8 Haziran 2013 Cumartesi

GÖRSEL SANATLAR EĞİTİMİ VE ÖĞRETİMİNDE ÜLKEMİZDE YAŞANAN TARİHSEL SÜREÇ

Ülkemizde görsel sanatlar eğitiminin tarihi,Batılı ülkelerle benzerlik gösterdiği söylenebilinir. Ama ülkemizde, tarihsel süreç içinde oluşan kendine özgü koşullardan dolayı aykırılıklar mevcuttur. Kırışoğlu (2009) bu durumu şöyle ifade etmektedir:

Ülkemizde sanat eğitimi tarihi öteki ülkelerle, özellikle Batılı ülkelerle, benzer çizgiyi izler. Öyle ki, kimi zaman, sanat eğitimi ile ilgili benzer söylemler öteki ülkelerle eş zamanlılık bile gösterir; ancak Türkiye’nin toplumsal, kültürel, politik ve tarihsel yapısı ve dönemin koşulları bu benzerliğin zaman zaman dışında bir görünüm vermesine neden olur.

Bu konuda yaşanan aykırılığın nedenlerini, Kırşoğlu (2009) maddeler halinde şöyle sıralamaktadır:

·   Benzer koşullar oluşmadan Batıdan alınan akımların yorumlanmasında ve ülke koşullarına uydurulmasında çelişkili yaklaşımlar.
·  Cumhuriyet’in kuruluş ve gelişme dönemi dışında kendimize özgü ve ülke koşullarına uygun tutarlı bir eğitim ve kültür politikası üretememiş olmamız. Buna karşın günlük politikaların (partizanlık) kültür ve eğitimi olumsuz etkilemesi.
·   Sanat eğitiminde araştırma yetersizliği ve bu nedenle kuram oluşturamama ya da var olan kuramları uygulamalarla deneyerek etkili bir sonuca varamama.
·  Bütün bunlara ek olarak ders saatlerinin sınırlılığı, fiziksel koşulların yetersizliği, sınırlı öğretim izlenceleri.

Ülkemizde sanat eğitimindeki tarihsel dönemleri Kırışoğlu (2009); “ders yada konu alanlarının öne çıktığı dönemler”, “cumhuriyet dönemi kültür ve eğitim politikaları”, “yeniden yapılandırma süreci”,  “çocuk resmine artan ilgi ve özgür anlatım dönemi”, “sanatın bir disiplin olarak okul izlencelerinde yeniden yer aldığı dönem” ve “görsel sanatlar eğitiminde yeni görüşlere doğru” olarak ifade etmektedir. Şimdi bu dönemleri tek tek ele alalım:

Ders ya da Konu Alanının Öne Çıktığı Dönemler:

Batılı anlamda resim ve resim-iş eğitimi dersi 19.yüzyılda Osmanlıda, batı ile olan ilişkilerin giderek yoğunlaşmasından dolayı karşımıza çıkmaktadır. Batılı sanat anlayışına, en büyük destek, “…resim eğitimi almak için yetenekli öğrencileri yurt dışına yollayan, yabancı ressamlara nişanlar veren, açılan sergilerden tablolar alan ve maiyetindekilere hediye eden Osmanlı sarayından gelir (Öndinden aktaran Kırışoğlu, 2009: 18)”.

Güzel Sanatlar Akademisinin (Sanayi Nefise Mektebi) kurulması (1883), eğitim için öğrencilerin yurt dışına gönderilmesi, akademi çıkışlıların öğretmenlik yapmaları Batıya dönük resim ve resim eğitimi anlayışında önemli etkenlerdir. Bu yenilikçi resim eğitiminin her kurumda ayrı gerekçesi, içeriği ve yöntemi vardır. Bunlar her kurumun kendi gereksinimlerine göre belirlenmiştir. Örneğin; askeri mühendis mekteplerinde resim dersinin amacı, teknik gelişmeye katkı sağlamaktır. Batıda endüstrileşen toplumda resim dersinden beklenen elini ve gözünü uyum içinde kullanabilen, çizgide ustalaşmış kişiler yetiştirmektir (Kırışoğlu, 2009: 18-19).



Sanayi Nefise Mektebi

Bizde resim dersleri geleneğe karşı yeniliğin yerleşmesine yönelik amaçlarla okul izlencelerinde yer almıştır; ancak, öğretimde amaç aynıdır; göz ve elin uyumunu sağlamak, görünenin doğru çizilmesini öğretmek. Yöntem, “kolaydan zora, basitten karmaşığa doğru” olarak tanımlanabilir. Kopya, çizgi öğretiminde geçerli bir başka yöntemdir. Çizgide kazanılan ustalık, göz ve elin uyumu çocuğun ussal gelişimine de katkı sağlayacaktır. Bu bağlamda çizginin eğitsel değeri üzerinde de durulur. Çizgide ustalık öğretiminde uygulanan yöntemin gerekçesi şöyle anlatılır “Somut nesnelerin çizimi soyut nesnelerinkinden daha zordur. Bu nedenle önce kolay ve yalın çizimlerden başlamak daha uygundur” (Tonguç’tan aktaran Kırışoğlu, 2009: 19)
O dönemde ders önemlidir. Derslerde her koşulda öğretim yapılmaktadır. Dersler çizgide ustalık üzerine oturtulmuştur. Çizgide ustalık önceleri görülen üç boyutlu nesnenin iki boyutlu resim düzlemine aktarılmasından çok, yüzeyden yüzeye kopya ya da kolaydan zora doğru çeşitli nesnelerin çiziminin öğretimi yoluyla olur. Bir başka deyişle çizgi, öğrencilere ezberletilerek öğretilmeye çalışılan bir ustalıktır. Elbette bu yarardan uzak değildi. İzlenen yöntem aynı zamanda sanatta da yüzey resminde, doğadan resme geçişte bir yoldu. Bu yöntem o dönem kimi sanatçılar arasında da geçerliydi.

Görüldüğü gibi o dönemdeki resim eğitiminin temel amacı, el göz koordinasyonunu sağlayarak çizgide ustalaşmaktır. Tansuğ’dan aktaran Kırışoğlu (2009), “Türk Primitifleri” olarak adlandırılan o dönemdeki ressamların temel amacının, doğayı yorumlamadan yansıtmak olduğunu ve bu amaçla fotoğraftan elde ettikleri görüntüyü kareleme yöntemiyle büyüterek tuvale aktardıklarını ifade etmektedir.
Okullarda, çizgide ustalığı geliştiren doğa ve insan figürü etüdüne dayalı akademik öğretim, Sanayi Nefise çıkışlıların okullara atanmasıyla mümkün olmuştur. O dönemde sanat, bir disiplin olarak adlandırılmasa da başlı başına bir derstir. Görsel sanatlar eğitimini bir disiplin olarak uluslararası düzlemde 70’li yıllarda, ülkemizde ise 90’lı yıllarda görmekteyiz (Kırışoğlu, 2009: 19-20).
Cumhuriyet Dönemi Kültür ve Eğitim Politikaları
Cumhuriyet dönemiyle birlikte,toplumu yeniden şekillendirmek amacıyla eğitime, yeni bir bakış açısıyla büyük bir önem verildiği görülmektedir. En büyük amacın “yaratıcı insan yetiştirmek” olduğu söylene bilinir. Bunun yolluda sanat eğitiminden geçmektedir. Kırışoğlu (2009), o dönemin kültür politikasını maddeler halinde şöyle özetlemektedir:

  •  Bölgesel gelişmede ve toplumsal kalkınmada öncellik eğitimdir.
  •  Eğitimde; ulusal birliği sağlayacak, ulusal ve kültürel kimliği geliştirecek ve ortak idealler oluşturacak     değerler üzerinde durulmalıdır.
  •  Hızlı kalkınmada düşünen, yaratan, üreten insana gereksinim vardır.
  • Sanat; sonsuz deneyime, düşünmeye, tasarıma, anlatıma ve yaratmaya olanak vermesi yönleri ile gelişmede ve ülke kalkınmasında etkin bir araçtır.
Cumhuriyettin kurucusu Mustafa Kemal, eğitimi iki temel ilkeye dayandırır. Bunlar; “Çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak” ve “Yaşamın her alanında tam bağımsız olmak”tır. Diğer ilkeler ise ulusalcılık, laiklik, devletçiliktir. Sanat ise aydınlanma felsefesinin bir gereğidir (Kırışoğlu, 2009: 21).

Bu dönemde kültürel gelişimin itici gücü olarak sanat, sanatçıya ve sanat öğretmenine güvenilir. Bir yandan Batı anlayışında sanat ülkede yaygınlaşırken bir yandan da ulusal değerlerin ortaya çıkarılmasında halk sanatı ve geleneksel sanatlara yönelik araştırmalar yapılır. Sonuç olarak Sanat Eğitimi yeniden yapılanmada bir itici güçtür ve bu güç sanat eğitiminin okul izlencelerinde yer almasının haklı nedenidir (Kırışoğlu, 2009: 22)

Eğitim ortamı şekillendirilirken yabancı uzmanların görüşlerine de başvurulur. 1924’te JoanDewey ülkemize davet edilmiştir. JoanDewey için sanat özünde eğitsel bir alan olup, sadece bireysel bir etkinlik olmayıp aynı zamanda toplumsal açıdan büyük bir öneme sahiptir. (Kırışoğlu, 2009: 22).

O dönemde sanat eğitiminde, Köy Enstitüleri dikkat çekmektedir:

Köy Enstitülerinde uygulanan sanat, kültür ve iş eğitimi kültürün ülke çapında yaygınlaşmasında ulusal kültür değerlerinin ortaya çıkmasında kısa dönemde etkin olmuştur. O kurumlarda uygulanan sanat, kültür ve iş eğitimi bugün de kimi yönleri ile örnek alınacak niteliktedir (Kırışoğlı, 2009: 21).
O dönemde resim-iş dersi okul izlencelerinde öteki konu alanları arasında temel ders (mihver) olarak yer almıştır. “İfade ve Beceri” dersi olarak tanımlanan Resim-iş dersinin amaçları genişlemiştir. Sanat Eğitime genel eğitim içinde öğrenmeyi pekiştiren, gelişimi sağlayan bir alandır. Öğrencinin öğrenme gücünün geliştirilmesinde, akademik başarılarının yükseltilmesinde, davranış geliştirmede, kişisel ve toplumsal bütünlüğü sağlamada etkin rol oynar. Bu görüşler Sanat eğitiminde “yeniden yapılandırmacı” görüş olarak tanımlanan yaklaşımın ilkeleridir (Kırışoğlu, 2009: 21).

  Köy Enstitüsünden bir görüntü

Çocuk Resmine Artan İlgi ve Özgür Anlatım Dönemi

Sanat eğitimini gerekçelendirmede dışavurumcu dönem

Çocuğa yönelik araştırmaların ve çocuk resimlerine ilginin artmasıyla sanat eğitiminde özgür anlatım dönemi başlar. Buda beraberinde resim derslerinde, özgürleşmeyi getirir. Öncesinde çizgide ustalaşmak üzerine kurulu olan eğitim, bu yeni akımla birlikte çizgide ustalaşmanın yerini, özgür anlatımın ve dışa vurumun aldığı görülmektedir. “Düş gücünü artırmak, yaratıcılığı geliştirmek, özgür anlatımı, kendini anlatmayı yüreklendirmek sanat eğitiminin yeni söylemleridir. Çizgide ustalık öğretimi giderek yerini özgürlüğe ve kendini anlatmaya bırakır (Kırışoğlu, 2009: 23).

Bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de çocuk resimlerine ilgi artar. Çocuk sanatına yönelik gelişen anlayış, Freud’un bilinçaltını çözümlemeye yönelik çalışmaları, modern sanatta dışa vurumcu ve gerçek üstücü akımların yaygınlaşması ile eş zamanlılık gösterir. Çocuk resimlerindeki dizgesel gelişmeye çekilen dikkatler önemlidir (Lowenfeld’dan aktaran Kırışoğlu, 2009 : 24).

Kırışoğlu (2009), bu kuramı maddeler şeklinde şöyle özetlemektedir:


  •  Çocuk doğuştan yaratıcılığa eğilimlidir, yeteneklidir, çocuk resimleri başlı başına bir değerdir.
  •  Dışarıdan öğretim anlamında herhangi bir girişim bu doğallığı, yaratıcılığı ve kendiliğindenliği bozar
  •  Çocuklar kopya ve taklitten uzak kendi içten çizgilerini yaratmalıdır.


Bir çocuğun yapmışolduğu resim


…aynı yıllarda, sanat eğitimi kuramcısı HerbertRead’ın öncülüğünü yaptığı ve bir anlamda adını koyduğu “Sanat yolu ile Eğitim” etkin bir kuram olarak gündeme gelir. Çevresi ile içinde yaşadığı toplumla uyumlu insan yetiştirmek bu görüşün amacıdır. Söylemi ise; bütün yetenekleri ve kapasitesi ile “tam insan” yetiştirmektir (Kırışoğlu, 2009 : 24).

Bu dönemde derslerde uygulamaya ağırlık verilir. Bunun gerekçesi ise “sanat yapmadan sanat anlaşılamaz” söyleminin kabul görmesidir. Okullardaki etkinlikler “yeni resim dersi” olarak adlandırılır. Çocuk resimleri aynı zamanda ruh sağlığı açısından tanı amaçlı olarak kullanılması gündeme gelir. Kısacası bu dönemi tanımlayan kavramlar; “özgür anlatım, yaratıcılık, tam insan yetiştirme”dir (Kırışoğlu, 2009 : 24-25).

Sanatın Bir Disiplin Olarak Okul izlencelerinde Yeniden Yer Aldığı Dönem
Disiplin temelli sanat eğitiminin temel amacı öğrencilere bir sanatçı gibi alanın tarihini, kültürünü, eleştirisini ve estetiğini öğretmektir. Disiplin temelli sanat eğitimi, Batıda 60’lı yıllarda ortaya çıkıp, 70’li yıllarda kuram haline gelmiştir. Ülkemizde ise 80’li yıllarda tartışılmaya başlanır ve 90’lı yıllarda bu anlayış kendini his ettirir. Bu Anlayış öncelikle sanat öğretmeni yetiştiren kurumların programlarına girer ve daha sonrasında bu okullardan mezun olan öğretmenler sayesinde orta öğretim kurumlarına yansıtılır.
Kırışoğlu (2009), bu kuramı maddeler halinde şöyle ifade etmektedir:

  •      Her öğrencinin pratik deneyimi her yönden ona sanatçının süreci ve amacında olduğu gibi gerçek bir deneyim fırsatı oluşturmalıdır.
  •          Her öğrenci, geçmişi inceleme yolu ile sanatın tarihini öğrenmelidir.
  •          Her öğrenci sanat yapıtlarına bilgi ile yaklaşabilmeli, eleştirel çözümlemeler yapabilmelidir.
  •    Her öğrenci sanat üzerine, sanatın doğası, kapsamı, kaynağı ve değeri hakkında düşünebilmeli ve düşüncelerini tartışabilmelidir.


Görsel Sanatlar Eğitiminde Yeni Görüşlere Doğru
Günümüzde sanat eğitimi, Görsel Sanatlar Eğitimi adıile yer almaktadır. Günümüz sanat eğitimini görsel kültür ve çoklu zekâ kuramı etkilemektedir:

Sınır tanımayan görsel kültür zorunlu olarak programlarda yer alırken, ulusal ve evrensel bağlamda, insan hakları, yurttaşlık bilinci, kültürel yozlaşma, çevre sorunları gibi toplumsal, kültürel konuların sanat eğitimi konuları içinde yeniden yer alması önerilmektedir. Buda ister istemez sanatın öteki konu alanları ile ilişkilendirilerek öğretilmesini ve amaçların disiplinlerarasına doğru genişlemesini gerekli kılar. Bu gereklilik geniş ve bütüncül düşünen bireylerin sanat yolu ile eğitimini yeniden gündeme getirir (Kırışoğku, 2009: 27).
Sanat eğitimini etkileyen bir başka yaklaşım günümüzde çok yinelenen çoklu zekâ kuramıdır. Çoklu zekâ kuramının eğitimde geniş kabul bulması sanat eğitimini bir anlamda eğitimin vaz geçilmezleri arasına yerleştirmiş gibi görünmektedir (Kırışoğlu, 2009: 27)

Kaynakça

Kırışoğlu, O. (2009). Sanat Kültür Yaratıcılık (Görsel Sanatlar ve Kültür Eğitimi-Öğretimi) Ankara: Pegem Yayınları.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder